PANDEMİDE SOSYAL İLİŞKİLER VE PSİKOLOJİMİZ
Pandemi durumunun fizyolojik sağlığı doğrudan etkilemesinin yanında kişilerin içinde bulunduğu koşullar, hastalık riski, ölüm korkusu, sosyal hayatı ilgilendiren kısıtlamalar ve bunun gibi virüsün getirdiği yeni yaşam koşulları kişilerin ruh sağlığı üzerinde azımsanmayacak etkilere sahip olabilir.
Yazı: Sedanur Akyavaş
İlk defa 2019 Aralık ayında Çin’de görülen Covid- 19 virüsü, 2020 yılının mart ayında ülkemizde ilk defa görülmüş olup bu tarihten kısa bir süre sonra Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilmiştir. Pandemiye neden olan corona virüsünün kolayca bulaşabilmesi özelliğinden dolayı, dünya çapında otoriteler tarafından salgını kontrol edebilmek için sosyal mesafe, kişisel temizlik uyarıları ve evde kal çağrıları yapılmıştır. Bunların yanında toplumlar, risk faktörleri ve hastalık belirtileri hakkında bilgilendirilmiştir. Şu an bulunduğumuz dönemde salgın hala bitmemiş, tehlike hala devam etmektedir ancak umut verici gelişmeler bulunmaya devam etmektedir.
Pandemi durumunun fizyolojik sağlığı doğrudan etkilemesinin yanında kişilerin içinde bulunduğu koşullar, hastalık riski, ölüm korkusu, sosyal hayatı ilgilendiren kısıtlamalar ve bunun gibi virüsün getirdiği yeni yaşam koşulları kişilerin ruh sağlığı üzerinde azımsanmayacak etkilere sahip olabilir. Örneğin, pandemi ilişkili gerginliğin, alışkanlıkların değişiminin, sosyal izolasyonun ve zayıf ilişki dinamiklerinin daha düşük psikolojik iyi oluş ile karşılıklı ilişki içinde olduğu bulunmuştur (Birditt ve ark., 2020). Ek olarak, geçtiğimiz yıl yapılmış bir araştırmada pandeminin başlaması ve pandeminin getirdiği kısıtlamaların kişilerin depresyon belirtisi deneyimleri, stresi, uykusuzluğu ve sosyal uzaklaşıcı davranışları ile ilişkili olduğu bulunmuştur (Marroquin ve ark., 2020). Duruma tersten bakıldığında, virüsün neden olduğu psikolojik belirtilere ek olarak, kişisel psikolojik deneyiminin de virüsün yayılmasını etkileyebileceği önemli bir husustur (Cullen ve ark., 2020). Ayrıca doğal afetler gibi pandeminin de toplumsal düzeyde travma yaratabileceği düşünülmektedir (Guessoum ve ark., 2020). Bunun yanında, literatür incelendiğinde küresel çapta, pandemi sonrası intihar oranında ciddi bir artış yaşanmasından endişe edildiği görülmektedir (Hocaoğlu & Erdoğan, 2020).
Erken pandemi döneminde yapılan bir araştırmada virüsün yayılma riskinden dolayı kişilerin fiziksel iletişim davranışlarının doğrudan değiştiğine değinilmiştir. Önemli politikacılarının davranışlarının incelendiği araştırmada bu değişimlerin, tokalaşma gibi dokunma gerektiren iletişim alışkanlıklarının azalması, dokunma gerçekleşirse özür dileme, uzak mesafeden selamlaşma ve kişilerin fiziksel alanlarına önem verme şekillerinde ortaya çıktığı belirtilmiştir (Katilia ve ark., 2020).
Sosyal ilişkilerdeki alışkanlıkların değişmesi, evde kal çağrıları ve karantina gibi önemli sosyal değişimlerin gerçekleştiği bu pandemi döneminde görülen önemli konulardan birinin de insanların yalnızlaşması olarak belirtilebilir (Katilia ve ark.,2020). Bu araştırmada, özellikle genç yetişkinlik gibi sosyal desteği daha önemli hisseden yaş gruplarında pandeminin sosyal hayatlarını nasıl değiştireceği endişesi görülmüştür. Bu grupta görülen azalan sosyal yaşam ve desteğin daha az hissedilmesi, artan stres, gerginlik ve depresyon belirtileri ile ilişkili bulunmuştur. Üniversite öğrencilerinin katıldığı, ülkemizde yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre Covid- 19 korkusu depresyon, stres ve anksiyeteyi arttırıyor olup genç yetişkinlerin algıladıkları sosyal desteğin Covid-19 korkusu ve depresyon, anksiyete, stres düzeyleri arasında bir moderatör görevi gördüğü bulunmuştur (Yalçın ve ark., 2020).
Yapılan çalışmalarda, genç yetişkin bireylerin psikolojik belirtilerinin izlenmesi ve gerekirse müdahale edilmesinin kişilerin psikolojik yılmazlığını artırabileceği ve bu konunun önemli olduğu belirtilmektedir (Katilia ve ark.,2020). Ülkemizde bir çalışmada da kişilerin pandemi sürecindeki gerginlik ve depresif belirtilerinin pandemi öncesine oranla daha yüksek olduğu bulunmuş olup, psikolojik sağlamlığın bu negatif yaşam deneyimleri ile baş etme konusunda önemli bir role sahip olduğu bulunmuştur (Bilge & Bilge, 2020).
Pandeminin, çocukluktan yetişkinliğe geçişte önemli bir dönem olan ergenlik döneminde bulunan bireylere olan etkileri araştırıldığında ergenlik dönemindeki bireylerin Travma Sonrası Stres Bozukluğu için risk grubunda oldukları bulunmuştur (Guessoum ve ark., 2020). Psikolojik açıdan sorun yaşamaya daha açık olan bireylerde sosyal desteğin azalması, okulun uzaktan devam etmesi gibi etkenlerin bu yaştaki bireyler için yaşanılan durumu daha zorlayıcı kılabileceği düşünülmektedir. Başka bir çalışmada ise, ergenlik döneminde olan bireylerin virüsün kendisinden çok virüs dolayısıyla gerçekleşen politikaların daha çok endişeye neden olduğu bulunmuştur (Magson ve ark., 2020). Ancak bu iki ayrı bulgulara sahip makaleler şu noktada birleşmektedir: Covid- 19 pandemisi boyunca ergenlik çağındaki bireylerin psikolojik iyi oluşlarında bir düşüş gözlenmiştir. Aynı zamanda, ergenlik dönemindeki bireylerin yanında kadınların, sosyo-ekonomik statüsü düşük bireylerin ve azınlık grupların da pandeminin negatif psikolojik etkilerini daha çok deneyimleme ihtimalinin olduğu belirtilmektedir (Guessoum ve ark., 2020).
Yaşlı bireylerle yapılan bir araştırmada ise, pandemi ilişkili gerginliğin yaşlı bireylerde daha az görüldüğü ancak sosyal ilişki kalitesi konusunda gençlere nazaran daha düşük kalitede sosyal yaşantının devam ettiği bulunmuştur (Birditt ve ark., 2020). Aynı makalede geç yetişkinlerin yaşlılara göre daha fazla pandemi ilişkili negatif deneyimler yaşamış olabileceği önerilmektedir. İsviçre’de yapılan bir çalışmada ise, bu öneri ile aynı doğrultuda olarak, geç yetişkinlerin pandemi ilişkili negatif yaşam deneyiminin daha fazla olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Macdonald & Hülür, 2020). Ancak, bireylerin daha güçlü sosyal bağlarının olmasının pandemi ilişkili negatif deneyimleri azaltmada etkili olabileceği öngörülmektedir.
Pandemi ilişkili bu negatif bulguların yanında, ülkemizde yapılan bir çalışmada kişilerin pandemi sürecinde yaşadıklarının neden olduğu olumlu bulgulara da yer verilmiştir. Bu çalışmaya katılan bireylerin ifadeleri ile bu değişimler, “Kendimi, yaptıklarımı ya da yapmadıklarımı sorgulama fırsatım oldu.”, Basit şeyleri çok fazla büyüttüğümü fark ettim ve salgın sonrasında daha zor üzüleceğimi düşünüyorum.” , “Psikolojik olarak daha güçlü ve mücadeleci hissediyorum.” olarak verilmiştir (Hatun ve ark., 2020, s.542). Bu sonuçla aynı doğrultuda olarak, başka bir araştırma sonucuna göre, pandeminin bireylerde travma sonrası büyümede etkili olabileceği belirtilmektedir (Karataş, 2020).
Toplumsal düzeydeki bu etkilerin yanında, pandemi sürecinde önemli hatta hayati role sahip olan sağlık çalışanlarının psikolojik sağlıkları ile ilgili yapılan araştırmalara bakıldığında, sağlık çalışanlarının sürekli kaygı durumunun pandemi sonrasında artmış olduğu bulunmuştur (Sakaoğlu ve ark., 2020). Ancak çalışanlar arasındaki kaygı düzeyinin, kişinin covid pozitif bir hastayla doğrudan temasının olup olmaması, temas süresi, medeni durum ve çocuklu olup olmama durumu gibi değişkenlere bağlı olarak anlamlı farklılıklar bulunmuştur.
Sonuç olarak, bir yılı aşan bu pandemi sürecinin bireylerin psikolojik iyi oluşları ve sosyal hayat alışkanlıkları hususlarında yol açtığı değişimler araştırmalarla incelenmektedir. Bulgular, bireylerin sosyo-ekonomik koşullarına, yaşlarına, sosyal destek ağlarına, pandemi öncesi psikolojik sağlıkları gibi birçok koşula bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Özellikle sağlık çalışanları ve fiziksel- psikolojik risk altında olan kişilerin deneyimlerinin daha zor olduğu düşünülmektedir. Yapılmış araştırmalarda ve incelemelerde fiziksel sağlığın yanında, ruh sağlığına gereken önemin verilmesi konusunda yapılan çağrılar dikkat çekmektedir. Bunların yanında kişilerin psikolojik sağlığını korumak için öneriler de verilmiştir. Bu önerilerden bazıları, olumlu düşünme, dengeli beslenme, dengeli egzersiz, rutin işlerden mola vermek gibi sıralanabilir (Kar ve ark., 2020).